------------------------------------------------------------------
AZiM
Japon çocuğun tek hayali çok ünlü bir karateci olmakti.
Fakat ailesi buna izin vermezdi.
Bir gün talihsiz bir kaza sonucu çocuk sol kolunu kaybetti.
Ailesi çocuğun moralinin çok kötü olduğunu görünce ona bir karate hocasi tuttu.
Hoca ilk dersinde çocuğa karsisindakini sağ koluyla tutup üstünden savurmayi gösterdi.
Hatta ikinci, üçüncü ve sonraki bütün derslerde hep ayni hareketi yapiyorlardi.
Çocuk bir gün hocasina "hocam ben çok sikildim, artik başka hareketlere geçsek" dedi.
Hoca ise bunu kabul etmeyerek dünyada bu işi en hizli yapan kişi olmadikça bitirmeyeceğini söyledi.
Çocuk o kadar hizlanmişti ki, hocasini bile göz açip kapayincaya kadar yerden yere vuruyordu.
Bir gün hoca elinde bir kağitla geldi kağitta çocuğun gençler karate şampiyonasina katilabileceği yaziyordu.
Çocuk çok şaşirdi.
Ertesi gün salonda ilk rakibinin karşisina çikacakken heyecanla hocasina sordu,
"hocam bu iş nasil olur? Ben sadece tek hareket biliyorum kesin kaybederim".
Hocasi ise "sen sadece hareketi yap" cevabini verdi.
Çocuk ringe çikti ve hareketiyle rakibini eledi.
Hatta tek hareketle finale kadar çikti.
Finalde karşisinda kendisinin iki kati birisi vardi.
Önce çok korktu ama gene bildiği hareketi yaparak son rakibini de yendi ve şampiyon oldu.
Sevinçle hocasinin yanina koştu ve sordu "hocam nasil olur anlamiyorum, sadece bir hareket biliyorum, tek kolluyum ve şampiyon oldum".
Hocasi çocuğa bakti ve dedi ki, "senin yaptiğin hareket karatedeki en zor hareketlerden biridir.
..Ve bir tek savunmasi vardir o da, rakibin sol kolunu tutmak".
---------------------------------------------------------------
SÜRPRiZ
Evin kapisi vurulduğunda yaşli kadin güçsüz bacaklariyla hole doğru ilerledi.
Gelenler, oğlunun asker arkadaşlariydi. Her ikisi de elini öptükten sonra uzun boylu olani:
-Pek fazla vaktimiz yok anaciğim, dedi. Birkaç saat koparip hayir duani almak istedik. Kadin, büyük bir telaşla:
-Olmaz öyle şey , diye atildi. Bir şeyler yedirmeden sizi birakir miyim hiç?
Yaşli kadin bu sözleri, eşinin ve oğlunun sağliğindaki günlerin vermiş olduğu alişkanlikla bir çirpida söylemiş, fakat işin nereye varacağini düşünememişti.
Diğer asker, saatine baktiktan sonra:
-Peki anaciğim , diye karşilik verdi. Karnimiz tok ama yine de ikişer yumurta kirarsan yeriz.
Esasinda delikanli, kadina bir zahmet vermemek için böyle demiş ve bahçede de tavuklari gördüğünden, işi en basit şekliyle geçiştirmek istemişti.Onlarin son günlerde sadece iki yumurta yaptiğini, ve evde de başka bir şey bulunmadiğini nerden bilecekti?
Yaşli kadin, mutfağa doğru yönelirken, şimdi yan odada oturan gençlerle birlikte askerlik yaptiği sirada, vatan hainleri tarafindan şehit edilen yavrusunu düşünüyordu. O da arkadaşlari gibi, sahanda yapilan yumurtayi ne kadar çok severdi.
Kadin, titrek elleriyle yumurtalari kirmaya çalişirken , ister istemez üzülüyor ve misafirlerine, fakirliğini hissettirmemenin çarelerini ariyordu.
iyi ama çocuklar ikişer yumurta dedikleri halde, tabaklarinda sadece birer yumurta gördüklerinde ne olacakti?
Yaşli kadin, daha fazla bir şey düşünemedi. Ve acizliğinin verdiği tevekkülle, yumurtalari alip kirdiğinda, nur yüzü sevinç gözyaşlariyla islandi.
Her iki yumurta da , çift sarili çikmişti.

----------------------------------------------------------------
Her iyi anne gibi Karen de bir bebeğin yolda olduğunu öğrenince ,üç
yasindaki oğlu Michael'i yeni bir kardeş için hazirlamaya başlamişti.
Bebeğin kiz olacaği anlaşildi ve Michael annesinin karnindaki kiz kardeşine
her gün, her
aksam şarki söylemeye başladi. Onunla tanişmadan önce aralarinda bir sevgi
baği oluşmaya başlamişti.
Hamilelik normal bir şekilde gelişiyordu. Karen de Tenesse'de Morristown
Panter Creek United Methodist Kilisesi'nde aktif bir üye olarak
çalişmalarini da sürdürüyordu.
Vakti gelince ,doğum sancilari başladi. Sonra her beş dakikada bir, üç
dakikada bir ve her dakika.....
Fakat doğum aninda ciddi bazi sorunlar ortaya çikti ve Karenin sancilari
saatler sürdüğü halde bebek doğmadi. Bir sezeryan mi gerekecekti ?
Nihayet çok zor çabalar sonucu Michael'in kiz kardeşi dünyaya geldi. Ama çok
ciddi bir sorun var gibiydi. Gece yarisi çalan ambulans sirenleri arasinda
Tenesse Knoxville'deki T. Marj Hastanesi Çocuk servisinin yoğun bakim
ünitesine kaldirildi.
Günler geçtikçe küçük kiz kötüleşiyordu. Çocuk doktoru çok üzgün bir şekilde
"Çok az bir ümit var . En kötü son için hazirlikli olmalisiniz." dedi.
Karen ve eşi cenaze töreni için mezarlik yetkilileriyle konuştular.
Evlerinde bebekleri için harika bir oda hazirlamişlardi.Oysa simdi cenaze
için tören hazirliyorlardi.
Michael, öte yandan anne ve babasina kiz kardeşini görebilmek için yalvarip
duruyordu. "Ona şarki söylemek istiyorum"diyordu. Yoğun bakimdaki iki hafta
sanki cenaze töreninin bir hafta sonra olacağini işaret ediyor
gibiydi.
Michael şarki söylemek konusunda israr ediyordu. Ama yoğun bakim ünitesine
çocuklarin girmesi kesinlikle yasakti. Ancak Karen kararini verdi. Onu oraya
sokacakti. izin verseler de vermeseler de ....Eğer kiz kardeşini o zaman
göremezse bir daha asla göremeyebilirdi. Ona, kendisine oldukça büyük gelen
bir ziyaretçi giysisi giydirdi ve yoğun bakim ünitesine soktu. Ama baş
hemşire onun bir çocuk olduğunu anladi ve :"O çocuğu buradan çikarin.
Çocuklarin girmesi yasak." diye uyardi.
Genelde uysal bir kadin olan Karenin içindeki anne birden güçlü bir şekilde
başkaldirdi ve baş hemşirenin yüzüne çelik gibi bakişlarla bakarak: "Kiz
kardeşine şarki söylemedikçe buradan gitmeyecek."dedi.
Michael'i kiz kardeşinin yatağina oturdu. Savasi kaybetmek üzere olan küçük
kiza bakti. Bir sure sonra şarki söylemeye başladi, saf temiz kalpli 3
yasindaki çocuğun piril sesiyle.
(Sen benim gün işiğimsin, tek gün işiğim, gökyüzü griyken beni mutlu
edersin.)
Aniden küçük kiz tepki verdi. Kalp atişlari sakinleşti ve düzenli olmaya
başladi.
"Þarkiyi sürdür"dedi Karen gözleri yaş dolu.
(Seni ne çok sevdiğimi asla bilmeyeceksin, sevgilim. Lütfen gün
işiğini benden alma.)
Michael, şarkiyi sürdürdükçe, bebeğin sorunlu, kesik olan solunumu
küçük bir kediciğin nefes aliş verisi gibi düzenli bir hale girmeye başladi.
"Þarki söylemeye devam et bebeğim."
(Gecen gece uyurken, rüyamda seni kollarimda tuttuğumu gördüm
sevgilim.)
Michael'in küçük kardeşi sakinleşmeye devam etti. Ama bu bir iyileşme de
gösteren bir sakinleşmeydi.
"Devam et Michael". Simdi o diktatör tavirli bas hemşirenin yüzü yaslarla
islanmişti. Karen de coşkuyla şarkiya katildi.
Ertesi gün, hemen ertesi gün küçük kiz eve gidebilecek kadar iyileşmişti.
Women's Dey isimli dergi bu olaya "Abinin şarkisinin mucizesi"adini verdi.
Sevdiğiniz insanlar için ümidinizi asla yitirmeyin.
Sevgi inanilmayacak kadar güçlüdür.
çeviren Doğugül KAAN
-------------------------------------------------------------------
ÖN YARGI VE KORKUNUN GETiRDiĞi YANILGIYA iYi BiR ÖRNEK
Uzaklarda bir köyde henüz çocuğunun doğumunu göremeden ölmüş kocasi olan, tek başina yaşayan hamile bir kadin kendisine arkadaş olmasi açisindan dağda yarali olarak bulduğu bir gelinciği evinde beslemeye başlar.
Gelincik kadinin yanindan bir an bile ayrilmaz. Her ana ne kadar evcil bir hayvan olmasa da, oldukça uysallaşir.Birkaç ay sonra kadinin çocuğu doğar. Tek başina tüm zorluklara tüm zorluklara göğüs germek ve yavrusuna bakmak zorundadir.
Günler geçer.
Ve kadin bir gün birkaç dakikaliğina da olsa evden ayrilmak ve yavrusunu evde birakmak zorunda kalir.
Gelincikle bebek evde yalniz kalmişlardir. Aradan biraz zaman geçer ve anne eve gelir. Gelinciği ve kanli ağzini görür. Anne çildirmişcisina gelinciğe saldirir ve oracikta öldürür hayvani. Tam o sirada içerdeki odadan bir bebek sesi duyulur.Anne odaya yönelir…
Ve odada beşiğin içindeki bebeği ve yaninda duran parçalanmiş yilani görür.
…………………………………………………………………………………………………..
Einstein’in söylediği rivayet edilen bir söz vardir.
‘‘ insanlardaki önyargiyi parçalamak benim atomu parçalamamdan daha zor.’’
-----------------------------------------------------------------
Ben hangisini daha iyi beslersem
Yaşli Kizilderili reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki köpeği izliyorlardi. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahti. Oniki yaşindaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardi. Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanindan ayirmadiği iki iri köpekti bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, dedesinin ikinci köpeğe neden ihtiyaci olduğunu ve renklerinin neden illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artik.
O merakla, sordu dedesine. Yaşli reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sirtini sivazladi.
"Onlar" dedi, "benim için iki simgedir evlat."
"Neyin simgesi" diye sordu çocuk.
"iyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onlari seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanimda tutarim onlari."
Çocuk, sözün burasinda, mücadele varsa, kazanani da olmali diye düşündü ve çocuklara has bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi:
"Peki", dedi. "Sence hangisi kazanir bu mücadeleyi?"
Bilge reis, derin bir gülümsemeyle bakti torununa:
"Hangisi mi evlat?
Ben hangisini daha iyi beslersem!"