www.dersimizmuzik.net deyiz.Hala Kayıt Olmadınız mı?
 

 

 





İstiklal maşı'mızın ilk hali...

 


ein Bild

 

AÇIKLAMASI:

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

O benim milletimin yildizidir, parlayacak;

O benimdir, o benim, milletimindir ancak.

Mehmet Akif, Türk milletine cesaret ve tahammül aşilamak için ve onda bulunan duygulari harekete geçirmek için, şiirine korkma sözüyle başliyor. Bayrak bir milletin  geleceğinin ve bağimsizliğinin sembolüdür. Bayrağin sönmesi Türk milletinin istiklalini kaybetmesidir. Þair ülkemizde tek bir insan kalana kadar bu vatani savunacağimizi belirtiyor. O halde en son Türk bireyi son nefesini vermeden Türk istiklal ve bağimsizliğini yok etmek, Türk bayrağini söndürmek mümkün değildir. Zira bayrağimiz milletimizin yildizidir. Bayrağin kaderi ile milletimizin kaderi birbirine bağlidir. Bayrak bizimdir, biz yaşadikça onu elimizden kimse alamaz.Türk milletinin bütün fertlerini öldürmedikçe bağimsizliğini kimse yok edemez.

Çatma, kurban olayim çehreni ey nazli hilal!

Kahraman irkima bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?

Sana olmaz dökülen kanlarimiz sonra helal…

Hakkidir, Hak’a tapan milletimin istiklal!

Þair, ikinci kitada bayrağimizin o zaman ki kirgin, küskün, öfkeli halini dile getiriyor. Türk vataninin bazi parçalari, işgal edilmiştir. Bu yüzden bazi bölgelerde bayraklarimiz indirilmiş, yerine düşman bayraklari asilmiştir. Kaş çatmak, öfke halini ifade eder. Kaş ayrica, edebiyatimizda hilale benzetilir. Sevgilinin kaşlari daima hilal şeklinde gösterilmiştir. Bayraktaki hilal de tipki nazli bir sevgilinin kaşi gibi çatilmiştir. Kahraman Türk milletini üzmektedir. Türkün beklediği, özlediği gülen bir bayraktir.Türk bayrağinin gülmesi göklerde dalgalanmasidir. Bir aşiğin sevgilisinden güler yüz beklemesi gibi bağimsizliğa aşik Türk milleti de özgürlüğün sembolü olan bayraktan gülmesini beklemektedir. Bu milletimizin en doğal hakkidir. Çünkü, Türkler bağimsizliklari ve bayraklari uğruna pek çok kan dökmüşlerdir. Bu kanlari bayrağa helal etmeleri için onun da nazlanmayi birakip, göklerde dalgalanmasi gerekir. Türk milleti daima Allah’a inandiği için özgürlük onun hakkidir.

Ben ezelden beridir hür yaşadim, hür yaşarim.

Hangi çilgin bana zincir vuracakmiş? Þaştim!

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarim.

Yirtarim dağlari, enginlere siğmam, taşarim.

Þair “ben” diyor.(Ancak kastettiği mana aslinda bizdir Türk milleti adina konuşmaktadir) Türk milleti ezelden beri hür yaşamiştir,hür yaşayacaktir. Onun özgürlüğünü elinden almak isteyen ancak çildirmiş olmali,zira böyle bir harekete kalkişanlar ağir bir şekilde cezalandirilir. Türk milleti bağimsizliği uğrunda önüne çikacak her engeli aşacak güçtedir. O; böylesine yüce bir amaç için dağlari delecek, enginlere siğmayip,denizleri taşiracaktir güçtedir.

Garbin afakini sarmişsa çelik zirhli duvar,

Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

Ulusun, korkma! Nasil böyle bir imani boğar,

“Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmiş canavar?

Bu kitada şair vatanimizi istilaya kalkişan Avrupalilara meydan okuyor. 20. asrin başinda Avrupa medeniyeti 19.yy. deki görkeminden oldukça uzaktir. O sebeple şair batiyi tek dişi kalmiş canavara benzetiyor. Ancak Avrupa mevcut teknik imkanlarini seferber ederek topuyla, tüfeğiyle, tankiyla bizi yok etmeye çalişmaktadir. Mehmetçik ise bu güce topla, tüfekle, mizrakla, kiliçla cevap vermeye çalişmaktadir. Avrupali kendini çelik zirhla korurken Mehmetçik ona iman dolu altin göğsüyle karşilik vermektedir.

Arkadaş! Yurdumu alçaklari uğratma, sakin.

Siper et gövdeni, dursun bu hayasizca akin.

Doğacaktir sana va’dettiği günler Hakk’in…

Kim bilir, belki yarin, belki yarindan da yakin.

Þair kahraman Türk askerine hitap ediyor. Türk yurdunu alçaklari uğratmamasi için gerekirse canini feda etmesini öneriyor. Þehit gövdelerinin meydana getireceği siperler düşmana mani olacaktir. Mehmet Akif düşmanin çok kisa bir süre içinde bu hayasizca akina son vereceği Allah’in Türk milletine Kuran-Kerimde vaat ettiği zafer gününün yarindan bile daha yakin bir zamanda doğacağina inanmaktadir.

Bastiğin yerleri “toprak!” diyerek geçme, tani:

Düşün altindaki binlerce kefensiz yatani.

Sen şehit oğlusun, incitme, yaziktir, atani:

Verme, dünyalari alsan da, bu cennet vatani.

Þair Türk ordusuna vatanin kutsalliğini hatirlatiyor. Toprak ile vatan arasinda büyük bir fark vardir. Topraği vatan haline getiren onu elde etmek ve korumak için savaşan fertlerin varliğidir. Kisacasi siradan bir toprak büyük bir değer taşimaz; ama vatan topraği uğrunda şehit olan atalarimizin o topraktaki mezarlaridir. Bu kutsal vatani dünyalara değişmeyiz. Toprak dünyanin her yerinde bulunur. Ancak atalarimizin kanlariyla sulanan topraklar vatanimiz üzerindedir.

Kim bu cennet vataninin uğruna olmaz ki feda?

Þüheda fişkiracak topraği siksan, şüheda!

Cani, canani, bütün varimi alsinda Huda,

Etmesin tek vatanimdan beni dünyada cüda.

Bu vatan cennet kadar kiymetlidir. Þehit olanlarin ruhu dini inanişimiza göre doğrudan doğruya cennete gider. Þehitlerimiz bu vatan toprağinda yattiği için cennetten farksizdir. Bir avuç topraği siksak şehitler fişkiracak saniriz. Canimizdan çok sevdiğimiz insanlari varimizi yoğumuzu Allah alsinda yalniz yaşadiğimiz sürece bizi vatanimizdan ayri düşürmesin.

Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:

Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.

Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli-

Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

Allah’a şair hitap ediyor. Mehmet Akif’in Allah’tan tek dileği ibadet yerlerinin göğsüne düşman elinin değmemesidir. Camilerimizden okunan ezanlar sonsuza kadar Türk yurdunun üstünde inlemelidir. Çünkü bu ezanlar dinimizin temelidir.

O zaman vecd ile bin secde eder-varsa-taşim,

Her cerihamdan, ilahi, boşanip kanli yaşim,

Fişkirir ruh-i mücerred gibi yerden na’şim;

O zaman yükselerek arşa değer belki başim.

Ezan sesleri yurdumuzun üstünde inledikçe şehitlerimizin de ruhlari şad olacaktir. Ezan sesi sadece yaşayanlara değil, ölülere hatta onlarin mezar taşlarina bile tesir eden yüce bir anlam taşir. Þehit atalarimizin her şeyden arinmiş ruhlari yerden fişkiracak, ezan sesiyle ayağa kalkacak ve dişa yükselecektir.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanli hilal!

Olsun artik dökülen kanlarimin hepsi helal.

Ebediyen sana yok, irkima yok izmihlal:

Hakkidir, hür yaşamiş, bayrağimin hürriyet;

Hakkidir, Hakk’a tapan, milletimin istiklal!

Þair zafer gününün heyecanini yaşiyor. Þanli bayrağimiz dalgalandikça gökyüzünü şafakla yariş edercesine gökyüzünü kizil renge boyamaktadir. Türk milleti yeniden bağimsizliğina kavuşmuştur. Artik onun için yok olma korkusu kalmamiştir. Bayrağimiz şehitlerimizin kanlarini hak etmiştir. Bağimsizlik Allah’a tapan ve doğruluktan ayirmayan Türk milletinin en doğal hakkidir.

Mehmet Akif ERSOY


ein Bild

PİYANO EŞLİK NOTASI:


ein Bild



İstiklâl MarşI Nasıl Kabul Edildi?


istiklâl mücâdelesinin en çetin bir safhasinda milletin duygularini belirtecek bir "istiklâl Marşi"nin yazilmasi istenmiş ve böylece, Maarif Vekâleti tarafindan bir müsabaka açilmiş ve müsabakada birinciliği kazanacak zâta 500 lira nakdî mükâfat verileceği ilân edilmişti.
Yurdun her tarafindan 500'den fazla şâir müsabakaya girmişti. Fakat yazilan marşlar, milletin hissiyatina tercüman olacak bir durumda değildi.
Mehmet Âkif, marşin mükâfatli olmasindan dolayi müsabakaya katilmamişti. Zamanin Maarif Vekili Hamdullah Suphi böyle bir marşin ancak, Safahat nâzimi şâir Mehmed Akif tarafindan yazilabileceğine inanmiş ve 5 Þubat 1337, Milâdî 1921 tarihinde şu mektubu kendisine yazmiştir.
"Pek aziz ve muhterem efendim,
istiklâl marşi için açilan müsabakaya iştirak buyurmamaklarindaki sebebin izâlesi için pek çok tedbirler vardir. Zât-i üstadânelerinin matlûb şi'iri vücûda getirmeleri maksadin husûli için son çâre olarak kalmiştir. Asl endîşenizin icâbettiği ne varsa hepsini yapariz. Memleketi bu müessir telkin ve tehiç vâsitalarindan mahrum birakmamanizi rica ve bu vesile ile en derin hürmet ve muhabbeti arz ve tekrar eylerim.''
Bu mektubun yazilmasindan bir ay bile geçmeden milletin istediği istiklâl Marşi yazilmiş ve kahraman orduya ithaf olunmuştu.

Marş, Maarif Vekili Hamdullah Suphi ve arkadaşlari tarafindan beğenilmişti. Yalniz bu marşin üstadi rencide etmeden Büyük Millet Meclisi'nden nasil geçirileceği üzerinde düşünülmüştü. Bu siralarda Maarif Vekâletince seçilen yedi marş da Büyük Millet Meclisi'ne getirilmişti.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 1 Mart  1337 (1921) tarihindeki toplantisinda karari, Karesi Meb'usu Basri Çantay, Meclise gelen marşlardan birinin okunmasi için bir takrir vermişti. Bu takrir Meclis üyelerinin reyine sunulmuş ve tasvîb olunmuştur.
Marşlardan birinin okunmasi için Meclis Reisi tarafindan, Hamdullah Suphi Bey kürsüye davet edilmiş ve ezcümle şöyle konuşmuştur:
-Arkadaşlar, hatirlarsaniz, Maarif Vekâleti son mücâdelemizin ruhunu terennüm edecek bir marş için şâirlerimize müracaat etmiştir. Birçok şiirler geldi, burada yedi tanesi en fazla vasfi hâiz olarak görülmüş ve seçilmiştir.
Hamdullah Suphi, Mehmed Âkif'ten bir marş yazmasini rica ettiğini, marşin yazildiğini, beğenildiğini söylemiş ve intihabinin Meclis'e ait olduğunu da sözlerine ilâve etmiştir.
Hamdullah Suphi, gür sesiyle Meclis'in kürsüsünde istiklâl Marşi'ni okumuştur.
"Hakkidir, hür yaşamiş bayrağimin hürriyet
Hakkidir, Hakka tapan milletimin iSTiKLÂL"
misralari ile bu marş, Meclis üyelerinin şiddetli ve heyecanli tezahüratina vesile olmuş, salon alkiş sesleriyle dolmuştur.
Kastamonu meb'usu Dr. Suad Beyin 12. Mart. 1337 (1921) tarihinde Büyük Millet Meclisi Riyasetine vermiş olduğu takrirde:
Riyâset-i Celîleye :
Müzâkere kifayetini ve Mehmed Akif Beyin istiklâl Marşi'nin kabulünü teklif ederim.
Bundan başka Bolu meb'usu Tunali Hilmi de takrir vermiş ise de reddedilmiş ve gene ayni tarihte Karâsi meb'usu Hasan Basri tarafindan Riyâset-i Celîleye verilen takrirde:
Riyâset-i Celîleye :
"Bütün meclisin ve halkin takdîrâtini celbeden Mehmed Âkif Beyefendinin şiirinin tercîhan kabulünü teklif ederim.”
Takrir Meclis Reisi tarafindan oya sunulmuş ve kabul edilmiştir.
Böylece Mehmed Âkif tarafindan yazilan marş istiklâl Marşi olarak ekseriyetle kabul edilmiştir.
Kirşehir Meb'usu Müfid Efendi, bu marşin, Hamdullah Suphi Bey tarafindan Kürsüde tekrar okunmasini Konya Mebusu Refik Koraltan da Milletin ruhuna tercüman olan işbu istiklâl Marşinin ayakta dinlenmesini teklif etmiştir.
Bunun üzerine 12 Mart 1337 (1921) 'de kabul edilen ve kanuniyet kesbeden istiklâl Marşi tekrar Hamdullah Suphi tarafindan okunmuş ve marş ayakta dinlenmiştir.
"Doğacaktir sana vâdettiği günler Hakkin,
Kim bilir, belki yarin, belki yarindan da yakin."
işte bu ruh ve îmân ile Türk Ordusu Sakarya boylarinda, izmir yollarinda Allah'in lütuf ve insaniyle şecaat ve kahramanliklarini göstermiş ve nihayet 9 Eylü 1922 tarihinde Hakk'in vaat ettiği o parlak güneş, izmir ufuklarinda doğmuş, Müslüman Türkün saffet ve kudreti karşisinda düşman büyük bir hezimete uğramiş ve denize dökülmüştür.
Aziz ve mübarek vatanimizin her kariş topraği şehitlerimizin kanlariyla sulanmiş, zaferin şahikasina ulaşmiştir. Nitekim istiklâl Marşinda:
"Korkma ! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O, benim milletimin yildizidir, parlayacak,
O, benimdir; o, benim milletimindir ancak!"  misralari ne derin bir mânâ taşimaktadir.
izmir'in meşhur Kadife Kalesi'nde büyük Þanli Türk bayraği dalgalanmağa ve şiddetli alkişlar arasinda yurdun her tarafinda zafer şenlikleri yapilmağa başlanmişti.
Mehmed Âkif'e niçin istiklâl Marşi'ni Safahâti'na koymadiği sorulduğunda o büyük insan:
"O benim değildir. Ancak milletimindir." diye cevapta bulunmuştu. Ayni zamanda müsabaka için ayrilan (500) TL. o zaman fakir çocuk ve kadinlara örgü öğretmek, bir geçim sağlamak emeliyle teşekkül etmek üzere bulunan Darü'l Nisaiyye'ye teberru etmiştir.

PALTO HiKAYESi

Yakin arkadaşlarindan, Ankara Baytar Müdürü'nün anlattiği palto hikâyesine göre. Millî Mücâdele sirasinda. Ankara Baytar Müdürlüğünde bulunmuş olan bir zât. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi konferans salonundaki bir konuşmasinda şöyle demişti:
Mehmed Âkif'in giyecek bir paltosu yoktu. Tâceddin Dergâhi'ndan Büyük Millet Meclisi'ne kadar paltosuz olarak yaya giderdi. O zamanlar Ankara'nin soğuğu çok şiddetli idi. Ben daireme gelir, paltomu Mehmed Âkif'e gönderirdim. O da giyer Meclise giderdi, istiklâl Marşi için verilen parayi geri vermesinden dolayi kendisine, Mehmed Âkif üzerinde bir palton yok, verilen parayi da almazsin, dedim. Bunun üzerine, bana darildi, paltomu da kabul etmedi. O soğuklarda paltosuz olarak Büyük Millet Meclisine gitti, geldi.



MiLLET DÜÞÜNCESi

Mehmet Akif’in diğer bir yönü de dürüstlüğüdür. Harb-i Umûmî içinde kardeşinin evinde çayi şekerle içtiklerini görünce, milletin yemediğini siz nasil yiyorsunuz, demiş ve bir müddet kardeşinin evine bile gitmemiştir.
Mehmed Âkif'in rahatsiz bulunduğu Alemdaği'nda son günlerde içlerinde Târik Us'un da bulunduğu bir grup üstadin ziyaretine gitmişler, Mehmed Âkif bitkin bir hâlde yatağinda yatiyordu. Konuşma esnasinda söz istiklâl Marşi'na intikâl ettirilmiş, gelen ziyaretçilerden biri:
— Acaba istiklâl Marşi yeniden yazilsa daha iyi olmaz mi? demiş, bu söz üzerine yatağinda bitkin bir hâlde yatmakta olan Akif; birdenbire başini kaldirmiş ve ona:
— Allah bir daha bu millete istiklâl Marşi yazdirmasin!
Evet:
— Allah bir daha bu memleketin, bu milletin istiklâlini tehlikeye düşürmesin! Bir daha onu istiklâl Marşi yazmaya mecbur etmesin, sözüyle ziyaretçileri susturmuş, o büyük insanin ne demek istediği herkes tarafindan anlaşilmişti.
Büyük insan Mehmed Akif Ersoy, mezarina milleti için yazmiş olduğu istiklâl Marşi'yla konulmuştur. Tarihte kendi eseriyle gömülen ilk bahtiyar ölülerden biri de şüphesiz Mehmed Âkif Ersoy olmuştur.
Cenâb-i Hak rahmet etsin, ruhu şad olsun.

------------ İSTİKLAL MARŞI

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı:
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Mehmet Akif Ersoy


 

Yeni Sayfa 1 3.133.100.106






Bilgileriniz sistemimize kaydedilmektedir.


Online
Müzik Dinlemek İçin Tıklayınız
 
Bugün 73459 ziyaretçi (158898 klik) kişi burdaydı!



 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol